
what we are living for?
İnsanoğlu ne garip bir yaratık. Bazen ufacık şeylerle mutlu olabilen ama bazen de kocaman şeylerin bile mutlu olmasına yetmediği enteresan bir varlık.
Dedim ya bugünlerde bol bol düşünüyorum diye.. Fon da Queen çalıyor
Inside my heart is breaking
My make-up may be flaking
But my smile still stays on.
Whatever happens, I’ll leave it all to chance
Another heartache, another failed romance
On and on, does anybody know what we are living for?…ve ben düşünüyorum
Düşünüyorum bu hayatta nereye koşturuyoruz diye? Geçmişe üzülürken, gelecek için çalışırken, bugün neler kaçırıyoruz diye? Neden ancak kaybedince anlıyoruz bazı şeylerin değerini?
Bütün gün çalışıp duruyoruz. Daha iyi bir ev, daha iyi bir araba, daha iyi kıyafetler, daha iyi bir bilgisayar, daha büyük bir televizyon, daha iyi! daha rahat! bir yaşam için.. Daha çok kazanınca daha çok harcıyoruz. Sonra daha çok kazanmak için daha çok çalışıyoruz. Böyle bir kısır döngüde dolanıp duruyoruz.
Daha çok çalışıyoruz. Daha çok susuyoruz. Daha iyi olan o hayatı yaşayacak enerjiyi bulamıyoruz. Git gide o, daha iyi hayattan keyif almayı unutuyoruz. Sonra dönüp geriye bakınca anlıyoruz ki zaman geçmiş, günler koskocaman bir boşlukla bitmiş. Geçen zaman yalnızlığımızı, yabancılığımızı arttırmış. Araya mesafeler girmiş. Rahat ama yalnız bir yaşam bizi ele geçirmiş.
İşte o zaman, mutlu olmak için bunların yeterli olmadığı bir tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne.
İnsan birbirinin gözlerinin içine bakmayı özlüyor, baktığında görmeyi, görülmeyi… Aklı bilgisayarda, gözleri televizyonda, kulağı telefonda olmadan birbirini dinlemeyi, duyulmayı, duymayı, anlamayı, anlaşılmayı özlüyor. Korna seslerinden uzakta el ele yürümeyi, sadece onun eli senin elinde olduğu için heyecanlanmayı, etraftaki meraklı gözlere aldırış etmeden öpüşmeyi, sıcak bir kahveyi kücücük bir masada dizleri birbirine değerken paylaşmayı özlüyor. İnsan birbirini gerçekten görmeyi, hissetmeyi ve asıl bunların verdiği mutluluğu özlüyor… arıyor…


16 Comments
Uğur Demiröz
Yazınızın ışığında birkaç satır kelimeler döküldü mürekkebimden;
Yaşarsın sonsuza erecek gibi
Tüm sevinçlerden uzak
Üzüntü gözyaşların sanırsın dost
Bilseydin mutluluk gerçek dost;
Düşünürsün gelecek kaygısında
Nereye kadar bu gidiş
Nereye kadar bu yalnızlık
Nereye kadar bunca çaba
Götüreceğin yoktur kefenden başka
Sevebilmeyi özlersin kalabalıklarda
Gözgöze gelip hatırlanmayı
Çıtır çıtır yanan soba karşısında
Bir kahve yudumlamayı
Sevdiğinin kollarında kaybolmayı
Ah neler vardır hayatta hep kaçırırsın
Dönüp baktığında ise artık yaşlanmışsın
Düşüncelerinin ufkunda
Keşkelerin durağında hüznünle ıslanırsın
Bir anlık kelimelerdi bunlar,hayat bir şiir gibi olsa keşke kısa ama anlamlı,
Kelimeleriniz yalnız kalmasın, bizimle hep paylaşılsın dileklerimle;
yasemin
@Uğur Demiröz, Teşekkürler Uğur Bey.. Umarım şiirleriniz gibi her anı anlamlı ve dolu dolu geçer günleriniz.
Çikolata Ağacı
Çok doğru..Bu yazdıklarınızı okuyup da kendinden bir şeyler bulmayan yoktur herhalde..En çok da bu en acı kısmı etkiledi beni;
Aklı bilgisayarda, gözleri televizyonda, kulağı telefonda olmadan birbirini dinlemeyi, duyulmayı, duymayı, anlamayı, anlaşılmayı..
Yüreğinize sağlık..
yasemin
@Çikolata Ağacı, Teknolojinin bizde açtığı en büyük yara o cümle sanırım…
Asiye
MUTLULUĞUN SIRRI
Delikanlı bilgeye mutluluğun sırrını sormuş. Bilge şu an anda sana bunu öğretmeye zamanım yok… sen şimdi çık sarayı dolaş gez etrafa bak iki saat sonra gel deyip çocuğun eline bir kaşık tutuşturmuş ve içine iki damla yağ damlatmış: “sarayda dolaşırken bu kaşığı elinde tutacak ve yağı dökmeyeceksin” demiş. Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkarak sarayın içini dışını bir güzel gezmiş, ama gözünü elindeki kaşıktan hiç ayırmıyor, yağın dökülmemesi için çok dikkat ediyormuş. İki saat sonra Bilgenin yanına gelmiş. Bilge: Sarayı gezdin mi deyince, Genç: Evet gezdim çok büyükmüş demiş. Bilge: Peki salondaki acem halılarını gördün mü, duvardaki tabloları, bahçıvanımın on yılda emek çekerek meydana getirdiği o güzel bahçeyi, rengarenk çiçekleri gördün mü ve kütüphanede kitapları? Sorular karşısında delikanlı hiçbir şey görmediğini itiraf etmiş. Çünkü bilgenin verdiği yağı dökmemek için çabaladığından başka bir şeye dikkat edemediğini söylemiş. Bilge öyle ise tekrar çık çevrendeki harikaları iyice tanı oturduğu evi tanıyamayan mutluluğun sırrını öğrenemez demiş. Delikanlı kaşığı tekrar eline alarak sarayı gezmeye çıkmış bu sefer her şeyi inceden inceye görüp bahçeyi çiçekleri duvardaki tabloları bütün sanat eserlerini büyük bir zevk ve heyecan ile incelemiş. Bilgenin yanına dönünce gördüklerini ayrıntıları ile anlatmış. Bilge: Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede diye sormuş. Kaşığa bakan delikanlı kaşıktaki yağın dökülmüş olduğunu görmüş. Bilge: İşte oğlum dünyanın bütün harikalarını görerek mutluluğun sırrını öğrenebilirsin, ancak kaşıktaki yağı unutarak…
yasemin
@Asiye, Güzel bir hikaye.. Teşekkürler. Sevgiler 🙂
Narince
Sevgili Yasemin, kendimizi bu koşturmaca arasında yitirmemek için önlemler alalım biz de. Ailemizle bir arada olduğumuz vakitleri dikkatli kullanalım. Örneğin eşim akşam geldikten sonra bilgisayara oturmuyorum. Diğer odadaki bozuk televizyonu tamir ettirmiyoruz. Kalabalık arasında eşim utansa sıkılsa da ben yanağına koca bir öpücüğü şap diye konduruveriyorum. Yolda yürürken adımlarımız eşitlemek için, ayak değiştiriyorum, elini tutuyorum hala. Bunlar gibi, biraz daha dikkatli olmalıyız evet, kaybetmemek için. Kendimizi, hayatı, aşkı ve daha bir sürü şeyi…
yasemin
@Narince, evet böyle küçük çözümlerle aşmak mümkün belkide bunları canım 🙂
zamanın ve sevdiklerimizin değerini yanımızdayken bilmeyi unutmamalıyız…
hülya
çok güzel ve gerçekleri tokat gibi yüze vuran bir yazı olmuş kutluyorum. Malesef hepimiz aynı durumdayız , anın kıymetini bittikten sonra anlıyoruz ama iş işten geçmiş oluyor.. bU teknoloji ve dört duvar arasında yaşanan şehir hayatı bizdeki tüm insani duyguları köreltiyor sanki…
Hayatı yaşamak günbegün yaşamak gerektiğini bir kez daha hatırlattığın için teşekkürler arkadaşım. sevgiler
yasemin
@hülya, arada durup hatırlamak gerekiyor ama senin de dediğin gibi bu şehir hayatı bunları unutturmak için elinden gelenei yapıyor sanırım canım..
Eda
Ben de yazının resmine daldım gittim, düşüncelere daldım 🙂
yasemin
@Eda, 🙂 bazen bir resim bazen bir kaç mısra alıp nerelere götürüyor insanı…
Bir yabancı
O zaman, madem özlüyor insan, neden peşinden koştuklarınızı bırakıp, vazgeçip, boşverip, özlediğine varmaz ki?
Çok uzak göründüğü kadar, kolay da aslında. Sadece birkaç kelime, sadece birkaç hareket, sadece bir bakış belki de.
Aradığımız şeyler genellikle gözlerimizin önünde, hemen yanıbaşımızda oluyor da, bilemiyoruz.
yasemin
@Bir yabancı, eve,t kaybedinceye kadar görmek istemiyoruz nedense… değil mi?
zehra
evet Yasemin’cim benimde hep düşündüğüm ve hayatta tatmin duygusunu kaybetmeye neden olarak gördüğüm şey bu.
Başarılı denmesi için bir insana iyi para kazanması lazım, iyi bir ev,elbiseler,seyahatler,lüks oteller ???
mutlu olmak için ne lazım?
yasemin
@zehra, o kadar da büyük şeyler değil aslında mutluluk için lazım olan değil mi? insanı asıl mutlu eden şeyelr hep es geçtiğimiz o küçük şeyler 🙂